16 Mart 2011 Çarşamba

Bernd Schuster'in ardından

Mustafa Denizli'nin sağlık sorunları sebebi ile görevini bırakmasının ardından büyük umutlarla Beşiktaş teknik direktörlüğü görevine getirilen ve bugüne kadar Beşiktaş tarihindeki en sansasyonel transferlere sahip kadrosunun teslim edildiği Alman teknik adamın Türkiye macerası hayal kırıklıkları ve başarısızlıklarla sona erdi.

Öncelikle her ne kadar kendisinden beklenmeyen bir davranış sergilemiş olsa da Schuster'e Beşiktaş yönetimi tarafından kovulmayı beklemeden istifa ettiği için teşekkür etmek istiyorum. Geldiği günden beri hiç bir olumlu iş yapamayan ve bulunduğu süre boyunca Beşiktaş'ı sürekli geriye götüren Alman teknik adamın yaptığı en faydalı işin istifası olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. 

Schuster döneminde Avrupa Kupalarında en fazla galibiyet alınmış olsa da genel itibariyle Beşiktaş son derece başarısız bir performans ortaya koydu. UEFA Avrupa Ligi 2. tur karşılaşmalarında iki maçta Dinamo Kiev karşısında kalesinde 8 gol görerek elenilmesi ve Spor Toto Süper Lig'de zirve yarışına çok erken havlu atılmış olması bu başarısız performansın en canlı tanıkları olarak karşımızda duruyor. Alman teknik adam için söylenebilecek olumlu bir şey maalesef bulunmuyor. Oyuncularıyla ilişkilerinden tutun basın mensuplarıyla ilişkilerine herkesle polemiğe girmekten çekinmeyen bir yapıya sahip böyle bir insandan değil Beşiktaş'a teknik direktör tercüman bile olmazdı. Burada bir eleştiri de Beşiktaş yönetimine getirmek istiyorum. Beklenmedik anda teknik direktörsüz kalınca ''denize düşen yılana sarılır'' misali Bernd Schuster'e sarılmanın faturası çok acı ve ızdırap çekici bir şekilde ödenmiş oldu. Real Madrid'ten kovulan bir çakma teknik direktörü takımın başına getirip, her biri dünya yıldızı olan oyunculara sahip bu kadroyu teslim etmek başlı başına bir hataydı. Alman teknik adam bir kez daha belirtmekte fayda var kendinden beklenmeyecek bir olgunluk göstererek görevinden istifa ederek hem Beşiktaş yönetimini büyük bir yükten hem de Beşiktaş taraftarını sezonun geri kalanında kahır çekmekten kurtardı. Yola şimdi Bernd Schuster'in harcamak için çok uğraştığı ancak başarılı olamadığı Tayfur Havutçu'yla devam edilecek. Bence Tayfur Hoca bu görevin altından alnının akıyla çıkacaktır. Zaten kalan 10 haftalık lig maratonunda şu ana kadar gösterilen performanstan daha kötü bir performansın altına imza atılabileceğini sanmıyorum. Elde kalan tek kulvar olan Ziraat Türkiye Kupasının kazanılması berbat geçen bir sezonda sadece amorti olarak görülebilir. Eğer ligde kalan 10 maçlık periyotta daha da kötü bir performans gösterilirse sadece bu sezon değil önümüzdeki sezonlar da kaybedilmiş olur.

Şimdi Beşiktaş'ı bekleyen bir tehlike bulunuyor. Bu tehlikeyi de sezonun bitimiyle birlikte  kulüpte kısır döngü haline gelen yeni teknik direktör arayışının yeniden başlayacak olması olarak görüyorum. Bu orta oyunu sahnelenirken yerli mi olsun yabancı mı olsun diye papatya falları açılacak. Gelecek isim Türkiye'ye uyum sağlayabilir mi, başarılı olabilir mi, kendi sistemi ile gelecek bir teknik direktörse bu sistem mevcut kadroya uyar mı diye düşünülmeden sırf günü kurtarmak için büyük ihtimalle kariyerli yabancı bir teknik direktörle anlaşılacak. Kadroda revizyona gidilecek ve kulübün sınırlı parası bir kez daha sokağa atılmış olacak.

Umarım böyle bir durum ortaya çıkmaz. Beşiktaş gerek yönetim gerekse de taraftar ve futbol takımı olarak birlik ve beraberliği sağlar. Daha sonraysa planlı hareket edilerek beklentileri karşılayacak bir teknik direktörle anlaşılarak kulübün duble yapılan sezonun ardından özlediği ve arzuladığı başarılara gelecek sezonlarda ulaşılması sağlanmış olur.