14 Şubat 2012 Salı

Beşiktaş tura göz kırptı

Çok zor geçmesi beklenen karşılaşmada Beşiktaş, 10 kişi kalan Braga karşısında istediğini beklenenden de kolay bir şekilde alarak İstanbul'un yolunu tuttu. Deplasmanda alınan 2-0'lık galibiyetin Beşiktaş'a İstanbul'daki rövanş karşılaşmasında büyük bir avantaj sağlayacağı muhakkak. Beşiktaş gerçekten almayı umduğu sonucu beklediğinden de kolay bir şekilde aldı. Ancak, Beşiktaş bu sonucu alırken maçın hiç bir bölümünde yüksek konsantrasyonundan ve taktik disiplininden ödün vermedi. Rakibin 10 kişi kalması elbette Siyah-Beyazlıların ekmeğine yağ sürdü. Buna rağmen bir kişi eksik rakibine karşı yine aynı mücadele ve özveri sergilenmeye devam edildi.

Rakibin 10 kişi kalmasından kısa bir süre sonra skor avantajı yakalanması da Beşiktaş'ın kalan dakikaları daha moralli oynamasını sağladı. 2. gol bulunduktan sonra da ilerleyen dakikalarda Braga yavaş yavaş oyundan düştüğü için maç rahat bir şekilde tamamlandı.

Bu maçta her oyuncu üstüne düşeni fazlasıyla yaptı. Portekizli Çetesi yine maça çok fazla ağırlığını koymadı. Sadece Manuel Fernandes'in bir orkestra şefi gibi takımını başarıyla idare etmesi Portekizliler hanesine bir artı puan yazdırabilir. Attığı gole rağmen Simao Sabrosa'nın ve oyundan çıkana kadar Ricardo Quaresma'nın bekleneni verdiklerini söylemek maalesef mümkün değil. Yine de Simao Sabrosa'nın hakkını yemek istemiyorum çünkü attığı gol ile tur kapısını ardına kadar açan isim oldu.

23 Şubat'taki rövanş öncesi ipler tamamıyla Beşiktaş'ın eline geçti. Buna rağmen rövanş maçı hiç kolay geçmeyecek. Braga kendi sahasında çok etkili bir futbol ortaya koyamasa da 11'e 11 olacak bir maçta her şeyin gerçekleşmesinin mümkün olduğunu düşünüyorum. İstanbul'da da aynı ciddiyet, özveri ve yüksek konsantrasyonu sahaya mutlaka yansıtmak gerekiyor. Aksi takdirde geçilmiş gözüyle bakılan turun kaybedilme riski bulunuyor çünkü futbol ciddiyetsizliği ve rehaveti asla ama asla kaldırmaz.



Braga maçına doğru geri sayım başladı

Beşiktaş için son derece önemli olan Braga eşleşmesinin ilk ayağı geldi çattı. Böylesine önemli bir maç öncesi felaket tellallığı yapmak pek tarzım olmasa da Beşiktaş'ın son maçlarda sergilediği performansı göz önüne alacak olursak bu zorlu karşılaşma için çok fazla umut dolu olduğumu söyleyemeyeceğim. Genele bakıldığında Beşiktaş oyun olarak tam anlamıyla kötü sinyaller vermese de savunmada sıklıkla ve artarak yapılan hatalar sonucu sergilenen zayıf performansın üstüne bir de hücumda nadir olarak girilen pozisyonların vurdumduymazca ve beceriksizce harcanması Kara Kartal'ın kolunu kanadını kırıyor.

Kadro istikrarı konusunda da Beşiktaş'ın hangi kulvarda olursa olsun belli bir istikrara kavuştuğunu söyleyebilmek gerçekten çok zor. Her ne kadar bu durumda sakat ve cezalı oyuncuların varlığı etken olsa da mevcut oyunculardan istikrarlı bir kadro iskeleti oluşturulamıyor. Örneğin performanslarına ve maçların zorluk derecelerine çok fazla bakılmadan kaleyi bir hafta Cenk Gönen bir hafta Rüştü Reçber koruyor. Şampiyonluk Play-off serisi için yarıştığımız rakipler düşünüldüğünde böylesine enteresan bir durum sadece Beşiktaş'ta yaşanıyor. İki ismin gösterdikleri performansa haksızlık etmek istemiyorum ama defans oyuncularıyla kaleci arasında bir uyum yakalanabilmesi için sakatlık olmadığı sürece hep aynı ismin görev alması gerektiğini düşünüyorum. 

Bir diğer bariz olarak göze çarpan problem ise hücum hattındaki oyuncuların son derece formsuz olmaları. Orta saha oyuncularının rakipleri ile ölümüne didişerek bin bir zorlukla yarattıkları pozisyonlar ya beceriksizce vuruşlar ya da son derece kötü final pası tercihleri ile heba olup gidiyor.

Tüm bu göstergelerin ışığında Beşiktaş bu sezon ciddi anlamdaki ilk ''ölüm ya da kalım'' maçına çıkıyor. Play-off olduğu için son maçlarda yaşanan puan kayıplarının yine bir seri yakalanması sonucunda telafi edileceği kanısındayım. Ancak, Braga karşısında deplasmandaki ilk maçta alınacak kötü bir sonuç İstanbul'daki rövanş maçını sadece bir formalite maçına çevirebilir. Büyük beklentiler olan ''Portekizli Çetesinin'' artık bu maçta sahne almalarını ve Beşiktaş'ı kanatlandırmalarını umuyorum.  Bunun yanı sıra geri kalan oyuncuların sorumluluk almaktan çekinmeyip, ellerini taşın altına koymaları gerekiyor. Braga karşısında iyi bir sonucun yolu sahada on bir cengaver olmasından geçiyor. Maç sonunda mağlup olunsa bile görev yapacak tüm oyuncuların terlerinin son damlasına kadar formalarını ıslatmalarını bekliyorum. 

Son derece zorlu bir 90 dakika Beşiktaş'ı bekliyor ve  İstanbul'a iyi bir sonuçla dönülmesine imkansız gözüyle bakılıyor. Ancak unutulmaması gereken bir şey var ki zor başarılır, imkansız ise biraz zaman alır.




17 Aralık 2011 Cumartesi

Beşiktaş-S.C. Braga eşleşmesi

Beşiktaş'ta ''bahtsız bedevi'' şansı olduğuna iyiden iyiye inanmaya başladım. Her ne kadar kura çekiminde eşleşilebilecek daha zor takımlar olsa da (Manchester City, Manchester United ve Valencia gibi) Portekiz temsilcisi S.C. Braga kesinlikle çantada keklik bir kura olmadı. İki takımı teraziye koyduğumuz zaman Beşiktaş daha ağır basıyor ancak Portekiz temsilcisinin geçen yılın UEFA Avrupa Ligi finalisti ve ikincisi olduğunu göz önünde bulundurursak Beşiktaş'ı hem deplasmanda hem de içerde ne kadar zor maçların beklediğini kestirmek güç olmaz.

Beşiktaş'ın bu eşleşmede bir takım avantajları olduğunu da düşünüyorum. Birincisi teknik direktör Carlos Carvalhal'ın 2006 yılında S.C. Braga'yı çalıştırmış olması nedeniyle çok iyi tanıdığı bir takım olması. İkincisi ise takım iskeletini oluşturan bir çok oyuncunun Portekizli oluşu. Dolayısıyla Beşiktaş için kesinlikle kapalı kutu bir rakip sayılmaz. Turu geçmenin anahtarı bence her iki maçta da oyun disiplininden kopmamak, mücadeleci bir futbol ortaya koymak ve hiç bir bölümde oyunun kontrolünü rakibe vermemek. Bunlar sahada uygulanabilirse eğer Kara Kartallar'ın bu eşleşmeyi geçememesi için hiç bir neden kalmaz. İlk maçın deplasmanda olacağı da düşünülürse turu geçmenin yolunun çok açık olduğunu söylemek mümkün.  Burada alınacak gollü bir beraberlik ya da en kötü ihtimalle tek farklı bir mağlubiyet sonucunda bile tur yolunun açık olacağı düşüncesindeyim. Ayrıca Portekiz deplasmanının Beşiktaş için taraftar baskısı nedeniyle çok zor geçeceğini düşünmüyorum çünkü Portekizli taraftarlar rakibi ve hakemi baskı altına alan bir taraftar profili çizmiyorlar. 

Son olarak; Beşiktaş zorlansa bile bu turu geçen ve Lazio-Atletico Madrid eşleşmesinin 3.turda karşısına çıkacak takım olacaktır.





15 Aralık 2011 Perşembe

Stoke City ile futbol yerine kedi-fare oyunu

Beşiktaş için uzun bir yolun başlangıcı olmasına rağmen UEFA Avrupa Ligi grup safhası daha güzel bir şekilde noktalanamazdı. Deplasmanda üst üste gelen Stoke City ve Dinamo Kiev mağlubiyetleri sonrasında Beşiktaş’ın gruptaki geleceği açısından çok karamsar bir tablo oluşmuştu. Buna rağmen Kara Kartallar her geçen maç performansını artırarak ve en önemlisi takım olma olgusunu kazanarak Fi-Yapı İnönü Stadında hem Dinamo Kiev hem de Stoke City’yi futbol olarak ezerek E Grubu’nu 12 puan ve +6 averajla lider bitirerek bir üst tura adını yazdırmayı başardı. Beşiktaş’a grup liderliğini getiren 6 puanın cebe konduğu maçlardaki müthiş taraftar desteğini de unutmamak gerekiyor. Özellikle Stoke City maçı öncesi tribünlerin yaptığı şov ile Beşiktaş taraftarının ne kadar büyük olduğu tüm dünyaya bir kez daha gösterildi.

Stoke City maçına gelecek olursak Beşiktaş, maça rakibine oranla daha istekli ve arzulu başladı. Bunun neticesinde de üst üste pozisyonlara girildi. Bu pozisyonlardan son vuruşlardaki beceriksizlik ve Stoke City kalecisi Asmir Begovic’in kritik kurtarışları sonucunda gol sesi çıkmadı. Beşiktaş’ın oyundaki bariz üstünlüğüne rağmen İngiliz temsilcisi tribünlerin yüreğini ağzına getiren iki önemli pozisyona girdi. Ne ilginçtir ki bu iki pozisyon da aynı ismin bana göre maçın en zayıf halkası İsmail Köybaşı’nın hatalarından geldi. İlk pozisyonda Rüştü klasına ve tecrübesine yakışır şekilde gol izni vermedi. Ancak dakikalar 29’u gösterirken yine İsmail’in çok basit bir top kaybı sonucunda pozisyona giren Ricardo Fuller, kaleyi görür görmez şut çekti ve savunmaya da çarpan top Rüştü’yü çaresiz bırakarak ağlara gidince İngiliz ekibi beklemediği bir anda öne geçti: 0-1

Yediği bu şok gole rağmen oyun disiplininden kopmayan Beşiktaş devre sonuna kadar beraberlik için bastırdı ancak arzuladığı gole bir türlü ulaşamadı. Devre arasında umutla beraber az da olsa bir karamsarlık vardı. Sonuçta bir İngiliz takımına karşı 1-0’dan maç çevirmek çok kolay bir iş değildi. 2.yarı için takımlar sahadaki yerlerini alırken Beşiktaş aslında skor aleyhine olsa da bu maçı kazanacağının sinyalini ilk yarıda kaçırma yarışına girdiği pozisyonlarla vermişti. Nitekim 2.yarıya öyle bir vites arttırarak başladı ki Kara Kartallar, karşılarındaki rakip kim olursa olsun galibiyet kaçınılmazdı. Önce rahatlıkla ‘’Maçın adamı’’ seçilebilecek Manuel Fernandes’in Hugo Almeida’ya attığı milimetrik pas ile ceza sahasına girmesinin ardından Upson tarafından yere indirilmesi sonucunda kazanılan penaltıyla hem skora denge geldi hem de rakip bir kişi eksildi. 58.dakikada penaltı atışını kullanan Fernandes, topla kaleciyi ayrı köşelere gönderdi: 1-1.  

Bu dakikadan sonra sahada sadece Beşiktaş’ın futbol resitali ve bu duruma direnmeye çalışan Stoke City vardı. Ne var ki bu direniş fazla uzun sürmedi. Sahada parmak ısırtan ve ‘’daha önceki maçlarda neredeydin’’ dedirten bir performans ortaya koyan Fernandes, bu sefer de 74.dakikada kullandığı korner atışında sahneye çıktı ve adrese teslim yaptığı ortaya Mustafa Pektemek’in güzel bir kafa vuruşu yapması kaldı: 2-1

Bu golden sonra rakibin gardını iyice düşüren Beşiktaş, oyunu rölantiye alarak ve istediği gibi yönlendirerek kalan dakikaları eritmeye başladı. Buna rağmen bir gol daha atacağının sinyallerini veriyordu Siyah-Beyazlı kramponlar. Böyle de oldu. Bu sezon fazla forma şansı bulamayan iki isim Julio Alves ve Edu’nun ortak yapımı sonucunda 3.gol geldi. 82.dakikada Julio Alves’in pasıyla buluşan Edu, öyle bir vuruş yaptı ki kaleci Begovic bu pozisyonda kelimenin tam anlamıyla çaresiz kaldı: 3-1.

Skor 3-1 olduktan sonra tüm tribünler tarihte ilk kez gelen grup liderliğini doyasıya kutlamaya başladı. Beşiktaş büyük bir iş başardı ancak daha yolun başı olduğu için final hedefine ulaşılmak isteniyorsa çok daha zorlu engellerin aşılması gerekecek.

Açıkçası hiç korkum yok. Bu sezon UEFA Avrupa Ligi grup maçlarında taraftar desteğini arkasına alarak rakiplerine sahayı dar eden Beşiktaş inanıyorum ki finale kadar gidecektir.





16 Kasım 2011 Çarşamba

Bir hayalin daha sonu!!..

Türkiye, Euro 2012 Avrupa Şampiyonası'na giden yolda son engel olarak play-off turunda Hırvatistan ile eşleştiği zaman içimde az da olsa bir umut kırıntısı peyda olmuştu. Kabus gibi geçen bir eleme süreci sonunda yine kendi göbeğimizi kendimiz kesememiş, iki maçta da diş geçiremediğimiz Almanya'nın yolumuzu açması sayesinde kendimizi play-off turunda bulmuştuk. Kura çekiminde de nispeten kolay bir rakip olan Hırvatistan'la eşleşince Euro 2012 hayalini iyiden iyiye kurmaya başlamıştık. Ancak bir kez daha evdeki hesap çarşıya uymadı. Çok kötü oynadığımız ve kendi sahamızda 3-0 gibi net bir skorla kaybettiğimiz ilk maçın getirdiği dezavantajı, zaman zaman rakibin üstünlüğünü kabul etmemize rağmen son dakikaya kadar büyük bir özveri ile mücadele ettiğimiz halde bir türlü arzuladığımız gibi bir avantaja çevirmeyi başaramadık. Zaten 3-0 çevrilmesi imkansız bir dezavantaj yaratıyordu ama yine de geçmişte Yunanistan'a Atina'da 4 gol atabildiğimiz için az da olsa bir umut taşıyordum. Hemen maçın başında da Kazım Kazım ile net bir fırsatı kaçırınca ''Acaba mı?'' demekten kendimi alamadım. Aslında deplasman olmasına rağmen her şey bizim istediğimiz gibiydi. İlk maçın 3-0 kazanılmasının verdiği rehavet ve rahatlık hissinden mi bilinmez Hırvat taraftarlar hem hakemi hem de Milli Takımımızı baskı altına almaktan çok ama çok uzaktı. Bunun bir sonucu olarak oyunun büyük bölümünde üstünlük bizdeydi. Ancak ilk maçta çok erken havlu atılmasının sonucunda gelen farklı yenilgi dolayısıyla gösterilen insan üstü gayret bile hedefe ulaşılması için yeterli olmadı.

Türkiye'de her zaman her konuda istikrarsızlıktan söz edilir, durur. Futbola geldiğimizde ise bence son yıllarda 2008 Avrupa Şampiyonası'nı dışarıda bırakmak kaydıyla gayet istikrarlı bir şekilde elemelerde ya da play-off turlarında başarısız olarak önemli turnuvalara gidemiyor ve evimizden izlemek zorunda kalıyoruz. Şu anda biliyorum ki pek çok insan Hollandalı teknik adam Guus Hiddink'e ateş püskürüyor ve onun hatalarından ötürü bir turnuvayı daha kaçırdığımızı düşünüyor. Oysa ki ben böyle düşünenlere katılmıyorum çünkü her konuda olduğu gibi futbolumuzda da büyük yanlışlar yapılıyor ve çarpıklıklar yaşanıyor. Sonra da elinde sihirli değnek varmış gibi davranılan, ülke dinamiklerini ve şartlarını tam olarak bilmeyen daha doğrusu anlayamayan Guus Hiddink gibi bir yabancıdan bazı şeyleri değiştirmesini bekliyoruz. Guus Hiddink'e bence kimsenin kızmaya hakkı yok. Kendisine verilen malzeme ile bu kadarını başarabildi. Daha fazlasını yapabileceğini sanmıyorum. Artık her başarısız sonucun ardından suçu başka yerlerde aramaktansa kendimize bakmanın ve de çeki düzen vermenin zamanı geldi.

Türkiye olarak önümüzde daha katılacak çok turnuva var. 2 Dünya Kupası ve 2 Avrupa Şampiyonası dışında kalmamız kesinlikle dünyanın sonu değil. Yeter ki ülkemizde hastalık haline gelen suçu başka yerde aramaktan vazgeçelim ve ''Acaba nerede yanlış yapıyoruz?'' diyerek düzlüğe çıkmanın yollarını bulmaya çalışalım.

4 Kasım 2011 Cuma

Muhteşem taraftar ve Dinamo Kiev zaferi

Beşiktaş'ın UEFA Avrupa Ligi E Grubu'ndaki geleceği açısından büyük önem taşıyan maçta Dinamo Kiev'i kesinlikle ama kesinlikle yenmesi gerekiyordu. Siyah-Beyazlı takımda maça bu bilinçle başladı. Ancak karşısında çok zorlu bir rakip vardı. Ukrayna temsilcisi maçın başlarında baskılı oynayan taraftı. Topu kaptırdıklarında yaptıkları etkili presle Beşiktaş'a oyun kurma imkanı vermiyor ve kaptıkları toplarla hücuma çok hızlı bir şekilde çıkıyorlardı. Siyah-Beyazlı kramponlar bu oyun karşısında belli bir süre bocaladıktan sonra oyunda önce dengeyi sağladılar sonra da etkili ataklarla Kiev kalesine yüklenmeye başladılar. Beşiktaş'ın bu sezonki maçlarda en çok göze batan ve eksik olan tarafı rakip kalede az pozisyon yaratılmasına rağmen bunların çok kolay bir şekilde ve vurdumduymazca harcanması olarak dikkat çekiyor. Bu maçta bir kez daha bu hastalık nüksetti. Zorluk derecesi bu denli yüksek olan bir maçta kaçırılmayacak pozisyonlar kötü vuruşlarla heba edildi. Bazı pozisyonlarda ise Ukrayna ekibinin şansı yanındaydı. İlk yarının golsüz bitmesi büyük şanssızlıktı. Yoksa 2-0 önde bitirebilecek pozisyonları yakalamıştı Beşiktaş. Ama olmayınca olmuyor işte.

Devre arasında Fi-Yapı İnönü'de maçı izleyenlerdeki genel hava ''Biz bu maçı alacağız'' , ''Golü atan maçı kazanır'' şeklindeydi. İkinci yarı da ilk yarıya benzer şekilde başladı. Kievli oyuncular kora kor bir mücadele sergiliyor ancak Beşiktaşlı oyuncular da aynı şekilde karşılık veriyorlardı. İki tarafta gardını indirmek istemiyordu çünkü yenilecek bir golün neye mal olacağını biliyorlardı. Beşiktaş gol için bastırdıkça bastırıyor ama Kiev de kontra-ataklarla gol arıyordu. Karşılıklı pozisyonlarla 68.dakikaya kadar gelindi. Bu dakikada kazanılan korner golü adeta müjdeliyordu. Korner için topun başına geçen Simao topu ölçüp, biçip öyle bir yere attı ki Egemen Korkmaz'da çok iyi bir zamanlamayla harika bir kafa vuruşu yaparak Beşiktaş adına fazlasıyla geçikmiş golü Kiev ağlarına yolladı. Egemen'e doğum gününde bundan daha güzel bir hediye olamazdı.  Egemen Korkmaz demişken bu sene Beşiktaş'ın en iyi transferi şüphesiz o. Her maçta sahaya yüreğini koyuyor ve ne olursa olsun mücadeleyi asla bırakmıyor. Dün akşam da Kievli oyuncularla sonuna kadar mücadele etti, bir an bile mücadeleyi bırakmadı ve yılmadı. Bu performansının ödülünü de hücuma çıkarak takımı adına çok kritik bir gol atarak aldı. Böyle güzel bir gol ile gelen galibiyet Beşiktaş'ı sadece grup 2.liğine taşımakla kalmadı, liderlik hesapları yapmasınını da önünü açtı. Kalan 2 maçta ne olacağı belli olmadığı için Beşiktaş, Stoke City'yi geçerek grubu lider olarak bitirebilir.

Beşiktaş taraftarına gelecek olursak beklediğimden de daha muhteşemdiler. Hele maç başlamadan önce seramoni esnasında öyle bir atkı şovuna imza attılar ki gerçekten orada bulunan herkese unutulmaz bir görsel şov sundular. Spor programları jeneriklerine girebilir mi bu şov bilemiyorum ama ben abartısız unutamayacağım bir ana tanıklık ettiğimi düşünüyorum. Liverpool maçından sonra gördüğüm en bilinçli, en etkili ve en coşkulu taraftar topluluğu dün akşam tribünleri dolduran topluluktu.






 


3 Kasım 2011 Perşembe

Beşiktaş - Dinamo Kiev maçına doğru

Bu akşam Dinamo Kiev karşısına çıkacak Beşiktaş hiç şüphe yok ki bu gruptaki en önemli sınavını verecek. Gruptan çıkma hayalleri kuruluyorsa eğer bu maçtan mutlaka galibiyet ile ayrılmak gerekiyor. Kiev'deki maçta olduğu gibi son saniyelerde hatta son saliselerde gol yememize neden olacak hatalara bu maçta kesinlikle yer yok çünkü böyle önemli bir maç bu tip hataları kaldırmaz. Öte yandan eminim ki Siyah-Beyazlı taraftarlar yine muhteşem olacak. Özellikle yapılması planlanan atkı şovunu çok merak ediyorum.

Son olarak şunu da eklemek istiyorum; ''BU MAÇI ALACAĞIZ, BAŞKA YOLU YOK!!''